Tarih: 18.04.2022 09:51
Manisa İl Müftülüğü 2022 Ramazan Sayfası-17
Manisa İl Müftülüğü 2022 Ramazan Sayfası
Hazırlayan: Sebahattin GÖKSU / İl Vaizi
18.04.2022 Pazartesi (17 Ramazan 1443)
Günün Ayeti:
“Ey iman edenler! İçtenlikle ve kararlılık içinde Allah’a tövbe edin. Umulur ki rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlerine koyar. O gün Allah, peygamberi ve onunla aynı imanı paylaşanları utandırmaz. Onların nuru önlerinde ve sağ yanlarında ilerleyerek yollarını aydınlatırken şöyle derler: “Rabbimiz! Nurumuzu arttır eksiltme ve bizi bağışla. Şüphesiz senin her şeye gücün yeter.” (Tahrim, 66/8)
Günün Hadisi:
“Mümin kul günah işlediğinde kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer pişman olarak bağışlanmasını dilerse nokta silinip kalbi cilâlanır. Günah işlemeye devam ederse siyahlık kalbini sarar. Cenâb-ı Hakk’ın, ‘Onların işlemekte oldukları kötülükler kalplerini kirletmiştir’ şeklindeki beyanında (el-Mutaffifîn 83/14) yer alan kir ve pas bundan ibarettir” (Müsned, II, 297; Tirmizî, “Tefsîr”, 83/1)
Günün Duası:
“Ey Allâh’ım! Sen benim Rabbimsin. Sen’den başka ilâh yoktur. Beni Sen yarattın ve ben Sen’in kulunum. Ve ben îmân ve ubûdiyetimde/kulluğumda gücüm yettiği kadar Sen’in ahd ü misâkın üzereyim. Yâ Rabbi! Yaptıklarımın şerrinden Sana sığınırım. Sen’in bana ihsân ettiğin nimetleri ikrar ve îtirâf ederim. Kendi kusur ve günahlarımı da ikrar ve îtirâf ederim. Yâ Rabbi! Sen beni af ve mağfiret eyle. Zira Sen’den başkası günahları af ve mağfiret edemez.” (Buhârî, Deavât, 2, 16)
Günün Makalesi:
TÖVBE; MÜMİN HATADA ISRAR ETMEZ / Rasim İVDİL / Alaşehir İlçe Vaizi
Sözlükte “dönmek ve vazgeçmek “ anlamına gelen ve daha çok Allah’a dönme ve yönelmeyi ifade eden “tövbe”; günah ve hataların verdiği iç sancısı ve kötü huyları iyi huylarla değiştirmedir.
Dini anlamı ise “tövbe”; insanın işlediği günahını anlayıp, onu bırakması ve Allah’a dönüp O’ndan, yaptığı kötülüğü ve işlediği günahı affedip bağışlanmasını dilemesi, pişman olduğunu da belirterek yalnız O’na yalvarması demektir.
Tövbe, sırf günah olduğu için pişmanlık duyularak o günahtan vazgeçmektir. Günah işlemiş olmaktan dolayı vicdanında oluşan tepkiden dolayı değil de bedenine, malına veya şerefine zarar verme gibi bir endişeden veya umduğu bir dünya menfaatini elde etmek arzusundan dolayı kötülükten vazgeçmek tövbe değildir. Asıl tövbe, menfaatini görse dahi yaptığı günahın çirkinliğini hissedip ondan vazgeçmektir.
Ayet ve hadislerde “tövbe” kelimesi ile birlikte geçen ve âdeta onunla özdeşleşen bir kelime daha vardır ki, o da “istiğfar” kelimesidir. İstiğfar, Allah’tan af ve bağışlanma dilemektir. Bu iki kelime “tövbe-istiğfar “ olarak ifade edilir. İnsan, istiğfar ile kötülüklerden ayrılırken tövbe ile Hakk’a dönmüş olur. Yüce Allah, “Rabbinize istiğfar edin, sonra O’na tövbe edin buyurmaktadır (Hud, 11/3).
Tövbe'nin mahiyeti ve gerekliliği
Gerek Tövbe gerekse istiğfar bezm-i elestte Allah ile kul arasında yapılan ahdin tazelenmesi ile her insanın fıtrat çizgisine dönmesini ve onu korumasını ifade eder. Çünkü kul mevcut ahid şuurundan gündelik yaşam içinde nefsi veya çevresel dürtüler sayesinde zaman zaman uzaklaşmakta veya bunu tamamen unutabilmektedir. Kişinin işlediği bu kötülükler Allah Teâlâ ile iman arasındaki bu bağı zedeleyerek yüce yaratıcıdan onu uzaklaştırmaktadır. Tövbe de bu uzaklaşmaya son verme çabasıdır.
Dolayısıyla tövbe ruhun Allah’a açılışını ve yücelişini hedefleyen içten bir duaya benzemektedir. Esasen Kur’an’da ve hadislerde yer alan tövbe ve istiğfar ifadelerinin çoğu dua ve niyaz üslûbundadır. Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Âdem’in, İbrâhim’in, Mûsâ’nın ve Hz. Muhammed’in tövbelerinden söz edilmekte (el-Bakara 2/37, 128; el-A‘râf 7/143; et-Tövbe 9/117; Hûd 11/112),ve bizzat Resûlullah’a Allah’tan mağfiret dilemesi emredilmektedir. (Nasr 110/3) Peygamberlerin günah işlemekten korunduğu bilinmektedir. Bununla onların tövbe ve istiğfarda bulunması hususu ancak İbnü’l-Esîr'in Resûl-i Ekrem’in Allah ile daima irtibat halinde bulunduğunu, ümmetinin dünya işleriyle ilgilenmekten ibaret olabilecek meşgalesinin bu irtibatı kesintiye uğratabileceği sebebiyle istiğfar da bulunması ile izah edilebilir.(en-Nihâye, s. 675)
Tövbe'nin şartları:
İşlenen günahtan Tövbe edilmesinin dört şartı vardır. Birincisi bunun bilinçsizce kasıtsız olarak işlenmiş olmasıdır. Bunu beşerî arzuların baskısı altında bulunan bireyin zayıf kalarak işlemiş olması mânasına da alabiliriz. Allah’ı rab, Muhammed’i peygamber ve İslâm’ı din olarak kabul eden bir kimsenin böyle bir gafleti uzun sürmeden pişmanlık duyarak hemen tövbe etmelidir. Şu halde tövbenin ikinci şartı nedâmettir, Resûlullah’ın ifadesiyle, “Pişmanlık duymak tövbenin kendisidir” (Müsned, I, 422). Üçüncü şart; Günahı derhal terk etmesi, Dördüncüsü ise; aynı günaha dönmemeye gayret göstermesidir. Zira yapılan işten nedamet-pişmanlık hissi bunu gerekli kılar. Âlimler tövbenin Allah nezdinde kabul edilmesinin bu dört şartına (kasıtsızlık, nedâmet, terk, tekrar işlememe) bir beşincisini eklemiştir; o da iyi amel işlemek suretiyle geçmişteki hataların telâfi edilmesidir. Bu şartlardan aynı günahı tekrar işlememe hususu Allah’ın mağfiretine kavuşmak için Kur’an’da şart koşulmaktadır.(Âl-i İmrân 3/135)
Allah ve kul haklarında Tövbe:
Günahlar kul hakkıyla ilgili olmayıp sadece ilâhî haktan ibaretse bunlar içinde kazası mümkün farz ibadetler varsa bunlar kaza edilmeli, keffareti mümkün ise keffareti yerine getirilerek af dilenmelidir.
Kul hakkına yönelik günahlara gelince; bu konuda aslolan yapılan kötülüklerin hak sahibine haber verilip rızası alınacak biçimde helâllik dilenmesidir. Maddî veya mânevî bir zarara yol açılmışsa o zarar tazmin edilerek telafi edilmelidir.
İçinde bulunduğumuz Ramazan’ın ikinci on yedinci gününde bağışlanmaya vesile olacak Tövbe ve istiğfarlarımızı artırarak affedilenlerden olmanız dileğiyle.
Günün Fetvası:
Zekât kimlere verilmez? Damat ve geline zekât verilebilir mi?
Zekatın verilemeyeceği bazı kimseler bulunmaktadır. Hanefilere göre aşağıda sayılanlara zekât ve fitre verilmez:
a) Ana, baba, büyük ana ve büyük babalara (usûl)
b) Oğul, oğlun çocukları, kız, kızın çocukları ve bunlardan doğan çocuklara (fürû)
c) Eşine
d) Müslüman olmayanlara
e) Zengine yani aslî ihtiyaçları dışında nisap miktarı mala sahip olan kişiye
f) Babası zengin olan ergen olmamış çocuğa
Fakir olan damada ve geline zekât verilebilir. Çünkü bunlarla zekâtı veren kişi arasında usûl ve fürû ilişkisi olmadığı gibi, zekât veren şahıs bunlara bakmakla yükümlü de değildir.
Esma-ü’l-Hüsna:
Hasîb: Sözlükte “saymak, hesap etmek” anlamına gelen husbân (hisâb) masdarından sıfat olup “her şeyi saymışçasına bilen, hesaba çeken” demektir. Hasîb, ayrıca “asaletli ve şerefli olmak” anlamındaki haseb masdarıyla bağlantılı olarak “yüce ve şerefli” mânasına geldiği gibi if‘âl babındaki kullanılışından hareketle “yeten, kâfi gelen” anlamında da kabul edilebilir. Arap dili âlimi Zeccâc, Allah’ın hasîb ismine “kullarına yeten” mânasını verdikten sonra kelimenin “mahsûb” (lutuf ve ihsanları sürekli olarak hesap edilen) anlamına da gelebileceğini söyler (Tefsîru esmâʾillâhi’l-ḥüsnâ, s. 49). İbn Manzûr da, “Allah her şeyin hesabını arayandır” (en-Nisâ 4/86) meâlindeki âyeti örnek göstererek hasîb ismine “her şeyi yeterince bilen, koruyan, ceza veya mükâfat olarak karşılığını veren” şeklinde anlam vermiştir (Lisânü’l-ʿArab, “ḥsb” md.).
Celîl: “Azamet sahibi, büyük, yüce ve münezzeh olmak; uzun ömürlü olmak” mânalarına gelen celâl (veya celâle) kökünden türemiş bir sıfattır. Allah’a nisbet edildiğinde “hiçbir kayıt ve kıyas kabul etmeksizin azamet sahibi, kadrü kıymeti ve mertebesi en yüce olan” gibi anlamlar taşır.
Kerîm: Sözlükte “cömert olmak, iyi, ahlâklı, asil ve değerli olmak” anlamındaki kerem (kerâmet) kökünden sıfat olan kerîm “yaratılıştan cömert olan, insanın şerefiyle bağdaşmayan her türlü şeyden arınmış bulunan” demektir. Kerem kavramı Allah’a nisbet edildiğinde “lutuf ve ihsanda bulunma” mânası ağır basar. Ebü’l-Kāsım ez-Zeccâcî kerîm kelimesinin muhtevasını “cömert olan, övgüye lâyık vasıfları şahsında toplayan, cezayı gerektiren davranışları affedip suçluyu bağışlayan” şeklinde üç noktada özetlemiş ve bu anlamların Allah için de söz konusu olduğunu söylemiştir (İştiḳāḳu esmâʾillâh, s. 176).
Ramazan Sözlüğü:
Sadaka-i fıtr:
Fıtır sadakası kul olarak yaratılmanın ve Ramazan bayramına ulaşmanın bir şükrüdür. Dinen zengin sayılan bir Müslümanın, belirli kimselere vermesi vacip olan sadakadır. Fıtır sadakası, Ramazan bayramının birinci günü vacip olmakla birlikte, bayramdan önce de verilebilir. Hatta insanların ihtiyaçlarını giderebilme ve bayram sevincini yaşayabilmelerine imkân sağladığı için bayramdan önce verilmesi daha faziletlidir. Bununla birlikte fitre bayram günü veya daha sonra da verilebilir. Kişi kendisinin ve ergenlik çağına ulaşmamış çocuklarının fitresini vermekle yükümlüdür. Buna karşılık kişinin ana-babası, büyük çocukları, karısı, kardeşleri ve diğer yakınları için fitre ödeme zorunluluğu yoktur. Fakat vekâletleri olmadığı hâlde bu kişiler için ödeme yapsa fıtır sadakası geçerli olur. Kişi dinen zengin sayılanlara, anne, baba, dede, nine, çocuk, torunlar ve eşine fıtır sadakası veremez. Fitreler bir fakire verilebileceği gibi, birkaç fakire de verilebilir. Ancak bir kişiye verilen miktar bir fitreden az olmamalıdır.
